Ekrem ASMA
“ Yaratıcı Yıkıcılık “ ve “ Kullanışlı Aptallık “ Girdabında Sahi, Kimdim Ben; Kimdin Sen?
“ Yaratıcı Yıkıcılık “ ve “ Kullanışlı Aptallık “ Girdabında Sahi, Kimdim Ben; Kimdin Sen?
Zaman ne ara parçalandı, tuz buz olmuş bir aynanın her yere saçılan parçalarından hangi ben yansır. Ben nasıl da fark edemedim bu kırılmayı ve saçılmayı. Bir bir dokuduğumu sandığım bilincimin ve özgür irademle yaptığımı düşündüğüm tercihlerim ne zaman belirsizleşti, ne zaman büsbütün farklılaştı.
Ne ifade eder “ Yaratıcı Yıkıcılık “ kavramı şimdiki bana;
Ve ne ifade eder “ Kullanışlı aptallık “ geçmişte ki bana…
Şunu diyebilirim; şimdiki ben “Kullanışlı Aptallık “ yerine “ Kullanışlı Duyarlılar” demeyi seçerdi. Daha iyi, daha güzel bir ülke ve dünya için fark yaratmaya, adım atmaya, bedel ödemeye razı güzel insanların “ aptal “ sıfatını hak etmediğini düşündüğüm için. Tıpkı dağılan aynanın parçalarından yansıyan yıllar önce ki görüntüm gibi… Ve o görüntüden gelen sesleri gülümseyerek duyuyorum : “ Sen de iyice faşist oldun. Her iktidar kötüdür ve sorun iktidarın kendisidir. Resmi söylem gibi düşünmeyen herkes hain mi? Hem kim hain ? Herkesle önce empati yapmak lazım. Herkesi düşman, hain görerek mi sağlayacaksınız o kutsal devletinizin bekasını… “
Evet… O kırılma ve dağılma anı aslında daha önce hiç yapmadığım bir yapı ve kavramla “ empati “ yapmayla başladı belki de …” Türk aydını, batının manevi ajanıdır “ der Atilla İlhan . En büyük başarıları da bu oldu. Ülkesiyle, milletiyle, devletiyle sağlıklı sevgi ve gerçeklik bağını koparmış; ülkeyi geliştirme, kalkındırma adına eleştiriyi kat be kat aşan, her fırsatta, her sorunda, her eksiklik de alay ve hakarete varan sözde aydın, gönüllü “kullanışlı duyarlılar “ ordusu oluştu. Bu kurtlar sofrası coğrafya da, bir göçmen bebeğin sahile vuran donmuş gözlerinde gördüm; onca yokluğa, yüzyıllardan beri süzülen gelen yapısal, genetik problemlere rağmen ayakta kalan ve hala insanlığın vicdanı olmaya tek aday olan hilal ve yıldızın gölgesinin vurduğu bu ülke ve devletin kıymetini.
Şu an ülkenin seçilmiş yollarla iş başına gelen, hukuki ve siyasi meşruiyete sahip, yapabildiği kadar ve elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışan bir iktidar var. Ama Türkiye’nin bir muhalefeti yok. Maalesef bu görevi üstlenecek olanlar Türkiye ‘ye muhalefet etmekten, Türkiye’nin muhalefeti olamıyorlar. Oysa iktidar olmak istiyorlarsa önce Türkiye’nin muhalefeti olabilmeleri gerekiyor. Maalesef bunun yerine , “ yaratıcı yıkıcılık “ küresel teorisyenlerinin taşeronları ve figüranları olmayı tercih ediyorlar. Afilili bir kavramla öner sürülen “ yaratıcı yıkıcılık “ , yaşanılan sorun, eksiklik ve yapılan hatalar kullanılarak ulus devletlerin istikrarsızlaştırılması, tasfiyesi edilmesinden başka bir şey değil. Ülkemiz de ; gerek en önemli coğrafya da yer alması gerekse tarihsel kökleri ve medeniyet tasavvuru sebebiyle en önemli hedef . Bu sebeple gerek Kafkaslardaki renkli devrimler, gerekse Arap baharı tarzı hareketlerle, ülkemizde ki yapısal sorunları, iktidarın bazı hatalarını kullanarak ülkeyi istikrarsızlaştırmayı, bir fetret devrine sürükleyerek hedeflerinden uzaklaştırmayı amaçlıyorlar. Burada muhalefete düşen iş, sorunları nasıl çözeceğini, yapılan hataların nasıl engelleneceğine ilişkin kalıcı çözüm önerileri geliştirmesidir. Ancak bu sayede, hatalarına rağmen yıllardır iktidara oy vermeye devam eden insanlara bir alternatif olduğunu gösterebilmektir.
İktidar bloğu ise kıl payı olan toplumsal desteğini artıracak adımları acilen atmalıdır. En basitinden 300 kişilik derneklere, barolara Genel Kurul yaptırmazken, bütün önlem ve pandemi tedbirlerini etkisiz kılacak kongre yapmamalıdır. Çifte standart oluşturan davranışlar adaleti ve toplumsal vicdanı en çok yaralayan konulardır. Kongre olayını çok somut bir örnek olduğu için belirttim. Bunun haricinde yapısal olarak gündeme gelecek birçok konu var. Aslında özü aynı, çifte standardın önlenmesi ve “yandaş kayırması “ kültürünün ortadan kaldırılması ya da minimuma indirilmesi. Bu sorunu çözmek, istedikten sonra çok kolay. En basitinden kamuya işe alımlarda sadece yazılı sınav sonucu kriterinin dikkate alınması, mülakatların kaldırılması, sınava giren bütün adayların sınav sonuçlarının ve sınav evraklarının internet ortamında paylaşılması; kritik birkaç kurum hariç bütün kamu kurumlarının hesap ve ödeme hareketlerinin internet ortamında denetime açılması gibi basit yöntemlerle, yönetime olan güven çok daha yüksek oranlara rahatlıkla çıkarılabilir.
Pandemi dönemi, ulus devletlerin ve yerel yapıların önemini bir kez daha can yakıcı olarak insanlığa hatırlattı. Dünya bir yandan dijital alanda bütünleşirken, özellikle kriz anlarında çözüm üretebilmek için sağlam, organize bir ulus devletin olmazsa olmaz, önemde olduğu tartışmadan uzak şekilde ortaya çıkmıştır. Bu sebeple, tüm toplum kesimlerinin ve siyasi yapılarının önceliği demokratik ulus devlete sahip çıkmaktır. Küreselleşmeci rüzgarların bütün cazibeli kavramlarına, vaatlerine rağmen kaos, acı, kan ve göz yaşından başka bir şey getirmediği bu kadar açıkken; tilkilerin atmış olduğu : “ Kahrolsun kümesler, tavuklara özgürlük “ sloganlarına alkış tutmanın akıl tutulmasından başka bir açıklaması yoktur.
Akıl tutulması demişken… Hayatla, gerçekle ve vicdanla bağını koparan her şey, her kavram, her ideal ve her “ doğru “ zamanla kabuklaşıyor, yük ve engel haline geliyor. Hayatın akışı, zamanın rengi ve sarkacın ritmi sürekli irdelemeyi, incelemeyi, gözden geçirmeyi ve güncellemeyi zorunlu kılıyor…
Sahi siz en son ne zaman güncellediniz kendinizi… Bu arada siz kimdiniz?
Hayır; Yandaş olduklarınızı veya karşıt olduklarınızı sormadım,
Tuttuğunuz takımı, partiyi, kabul ettiğiniz büyük doğruları da sormadım.
Mesela ne mutlu eder sizi, neye gülümsersiniz, nelere gözleriniz parlar…
En saf yanınız, en cin yanınız nedir mesela? Hangi şarkının melodilerinde başka âlemlere kanat çırparsınız… En çok ne zaman şah damarınızdan yakın olana dokunursunuz.
Sahi; Kimdin sen?