Ekrem ASMA
SEÇİMLER VE CUMHURİYETİMİZİN İKİNCİ YÜZYILINA İLİŞKİN ÇAĞRIŞIMLARIM
SEÇİMLER VE CUMHURİYETİMİZİN İKİNCİ YÜZYILINA İLİŞKİN ÇAĞRIŞIMLARIM
“ 'Biliyor musun' dedin, 'Sen neye benziyorsun biliyor musun?'
…..
'Neye?' dedim, yan yanayken yaşadığımız ayrılığın adını sorar gibi, 'Neye?'
'Bilardo toplarına.'
'Neden ?' dedim.
'Yazgını hep başkalarının ıstakalarının insafına bırakıyorsun da ondan...' “
Murathan MUNGAN
Belki de 31 Mart 2024 Seçimlerini en iyi açıklayacak aforizmalardan biri Bilardo Topları. Açıkçası son Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili seçimlerinden sonra, özellikle muhalefette ve taraftarlarında oluşan yılgınlık havasından sonra, son yirmi yılın en sakin, bıkkın ve boşvermişlik havasında geçen seçim süreci yaşandı. Önceki seçimlerin aksine neredeyse adayların haricinde kimse seçim sonuçlarını da çok fazla merak etmiyordu… Ama seçim sonuçlarının açıklanması ile bambaşka bir sabaha uyandık. Bütün bilardo topları büyük bir hızla etrafa yayıldı ve sabah uyandığımızda memleket masası çok büyük oranda kırmızı toplara döndü. “ Şimdi ne olacak sorusu “ herkes gibi benimde merak ettiğim soru. Aslında merak etmediğim? Çünkü çok iyi biliyorum ki, bizler çok uzun süre daha “ yazgımızı “ başkalarının ıstıkalarının insafına bırakacağız ve esasa dair hiçbir şey değişmeyecek. Parti isimleri, adaylar, renkleri değişecek ama işleyiş değişmeyecek. Bu yazımda daha önceki tarzımın aksine, klasik, belli bir bütünlüğü ve giriş – gelişme – sonuç çizgisi olan bir tarzda yazmayacağım. Zira konu hakkında söylemek istediğim birçok şey var ve bu şeylerin birçoğu ilk bakışta birbiri ile klasik yazı mantığına göre ilgisiz gözüküyor. Ve her zaman ki tarzımla yazdığımda birçok şeyi es geçmem gerekecek. O sebeple bu olağan üstü sonuçları olan seçim yazısını çağrışımlar tarzıyla yazmaya karar verdim.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ; “ normal de hiçbir şekilde kazanma şansı olmayan iktidarın, muhalefetin hiç kazanma şansı olmayan Kemal KILIÇDAROĞLU ile seçime katılması üzerine yaşanan hezimet sonucu yapılan CHP Olağanüstü kongresinde seçilen Özgür Özel, çok büyük ihtimalle kendisinin de inanmadığı : “ Cumhuriyetin ilk yüzyılının son seçimini kaybettik ama ikinci yüzyılının ilk seçimlerini biz kazanacağız “ şeklinde bir cümle kurmuştu seçim sürecinde… Şayet bu cümleyi bilerek ve öngörerek kurduysa, asla tasfiye edilecek ikinci adamlığı ve gölge eş başkanlık rolünü kabul etmeyip gerçek bir lider gibi hareket etmesidir. Yok, seçim sürecinde ki hava ile öylesine söylemişse Ekrem İMAMOĞLU liderliğine ve ilerde dönüşecek tek adamlığına payanda olabilir. Tıpkı Abdullah GÜL ve Recep Tayyip ERDOĞAN süreci gibi… Aslına bakarsanız bizdeki Tek Adam ve Büyük Lider Kültürü başlı başına analiz edilmesi gereken bir konu…
Peki, biz bu analizi yapabilir miyiz? Daha doğrusu biz siyaset konusunda ya da sosyal meselelerimiz konusunda , hamasetten , tarafgirlikten , yandaşlık / karşıtlıktan sıyrılıp doğru düzgün bütüncüllüklü bir analiz ve bu analizin sonucunda çözüm önerileri yapabilir miyiz ? Cumhuriyetimizin İkinci Yüzyılını bu sorunun cevabı belirleyecek açıkçası… Bu soruya evet diyebilmeyi çok isterdim.
Cumhuriyetin ilk yüzyılına baktığımızda 1923 – 1950 arasını Ebedi Şef / Milli Şef tek adamlığı süreci ile “ Halk İçin Halka Rağmen” yaklaşımı ile; 1950 – 1960 arasını “ Yeter Söz Milletindir “ sloganı ile Adnan MENDERES ‘ in tek adamlığı ile, 1960 – 2002 arası süreci on yılda bir tekrarlayan darbeler ile 2002 sonrası süreci ise mevcut Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN “ reisliğinde , “ Eyyy CHP zihniyeti, Eski Türkiye, Yeniden Büyük Türkiye söylemleri ile ( hakkını yemeyeyim Dünya Beşten Büyüktür sözü ve çıkışı gerçekten büyük bir liderlik gerektirir. Tıpkı kurucu liderimiz Atatürk’ün “ Yurtta Sulh Cihanda Sulh “ sözü gibi ) Evet, sanki bir yönüyle döngü başa mı dönüyor. Son yerel seçimler bir işaret fişeği ve Özgür ÖZEL ‘ in dediği gibi Cumhuriyetin ikinci yüzyılının ilk seçimini ve devam eden seçimlerini cumhuriyetin kurucu partisi Cumhuriyet Halk Partisi mi kazanacak? Bu arada dikkat ettiyseniz sürekli “ Tek Adamlardan “ bahsediyoruz cumhuriyetin ilk yüzyılında… Sahi padişahlık ve monarşi de “ tek adama “ dayanıyordu değil mi… Sahi biz Cumhuriyeti ne zaman kurmuştuk? Yoksa biz sadece saltanatı kaldırdık da gerçek anlamda bir cumhuriyeti kurmadık mı daha? Bu afallatıcı soru ile başlamalıyız, Yukarıda bahsettiğim: “Peki, biz bu analizi yapabilir miyiz? Daha doğrusu biz siyaset konusunda ya da sosyal meselelerimiz konusunda, hamasetten, tarafgirlikten, yandaşlık / karşıtlıktan sıyrılıp doğru düzgün bütüncüllüklü bir analiz ve bu analizin sonucunda çözüm önerileri yapabilir miyiz ?” sorusuna…
Ülkemizde gerçek anlamda siyasetle ilgilenmek, siyasi – toplumsal – ekonomik yapısal sorunlara sağlıklı çözüm önerileri sunmak gerçekten çok zor iş… Bu zor işin üstesinden gelemediğimiz için de, yaklaşık son iki yüzyıldır iki kutup arasında tartışma ile geçiyor sığ siyasi hayatımız… İmparatorluğun gücünü yitirip dağılma sürecine girmesi ile ortaya çıkan iki kanat birbirlerini suçlayarak süreci anlamaya ve anlatmaya çalışıyor. Bir tarafta; “gerçek dinsel değerlerden uzaklaşılıp, batı taklitçiliği yapıldığı için geri kaldığımızı” sanan grup ile ; “ geri kalışımızı dinsel inanç ve yobazlığa bağlayan, dini halkın afyonu gören “ grup arasında bitmek bilmeyen kısır bir çekişme ülkemizde siyaset. O sebeple siyaset konuşmak çok kolay… Herkesin kendisini haklı çıkarmaya yetecek hazır argümanları, sloganları mevcut… Ancak her iki grupta gerçek anlamda bilimsel bakıştan, analizden yoksun… Bir tarafta “ din halkın afyonu olurken “ , diğer tarafta “ rakı, aydın / laik kesimin hayata tutunma” aracı oluyor. Aslında gerçek anlamda çok çalışıp, doğru analiz yapıp, yol almak belki mümkün… Ama yaşadığımız coğrafyadan kaynaklanan kadim sorunlar, enerji kaynakları eksikliği ve zorunlu savunma bütçesi yüksekliği ile bir türlü düzeltemediğimiz ekonomik yapısal sorunlar, kalabalık insan nüfusa yetecek yeterli eğitim – sağlık – istihdam alt yapısı yoksunluğu nedeniyle yapısal sosyal ve demografik sorunların ağır yükü sebebiyle çok çalışmak yerine dinci – laikçi ne güzel itişe kakışa yaşayıp gidiyoruz…
Yeniden seçim sonuçlarına dönecek olursak Recep Tayyip ERDOĞAN önderliğinde ki Ak Parti 2002’den sonraki bütün seçimleri kazanıp 18 seçim sonra bu seçimi neden kaybetti? Belki asıl soru peki 18 seçimi nasıl kazanmıştı? Aslında cevap büyük oranda aynı… Zira Ak Parti’nin bu kadar seçimi kazanmasındaki bence asıl etken, muhalefetin bir öneri, alternatif kurmak yerine ne olursa olsun Ak Parti’yi seçtirmeme / devirme üzerine kurgu yapmasıydı. Son seçimde de Ak Parti her ne olursa olsun özellikle İstanbul’da ve Ankara’da mevcut başkanları seçtirmeme yaklaşımı seçimi kaybettirdi… Bir de daha önce birçok yönü ile haklı olarak ileri sürdükleri “mağdur edilme“ kozunu muhalefete kaptırdılar… Bizzat bu sefer, özellikle bizim adaylarımızı seçmezseniz sağlıklı hizmet gelmeyebilir iması ile muhalefeti mağdur ettiler… Ve asil seçmen yine aynı sağduyu ile hareket edip gereken dersi verdi…
Bundan sonra ne olur? Yukarıda : “ Çünkü çok iyi biliyorum ki, bizler çok uzun süre daha “yazgımızı“ başkalarının ıstıkalarının insafına bırakacağız ve esasa dair hiçbir şey değişmeyecek” şeklinde cevap vermiştim gerçi… Ama kastettiğim derin siyaset anlamında değil de sığ siyaset anlamında sorarsak aynı soruyu… Bir görüş, artık Sayın Recep Tayyip Erdoğan sonrası liderliğe Ekrem İMAMOĞLU’ nu hazırlıyor müesses nizam sahipleri diyor. Bu görüşe hiç katılmadım… Evet, yerel ve uluslararası oyun kurucu olduğu düşünülen kesimlerin projelerinden vs. hep bahsedilir ama bu hususta şehir efsanesi ve komplo teorisi tadında seyrediyor. Ve çok garip şekilde, olaylar olmadan önce değil de olduktan sonra, sonuçlara göre kurgu kuruluyor. Aslında tam tersi olması gerekir. Yani verilerden yola çıkıp bir hipotez üretip, deney – kontrollü deney ve bilimsel analiz süreci ile teori üretmek gerekirken biz tümdengelim metodu ile zaten açıklanmış olan şeyi yeniden açıklayarak açıklama yapıyoruz.
Bakalım süreci yaşayarak göreceğiz… Cumhuriyetin ikinci yüzyılında gerçek bir cumhuriyet olabilecek miyiz? Yoksa yeni tek adamın kim olacağını mı konuşacağız?
Bilardo topları dört bir yana dağılıyor…